Hayatını İslam bilimi ve teknoloji tarihini araştırmaya ve tanıtmaya adayan Prof. Dr. Fuat Sezgin‘i vefatının 6. yılında öğrencileri anlattı.
Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı (İBTAV) Mütevelli Heyeti Üyesi Sümeyye Baybara, üniversitede birinci sınıftayken Fuat Sezgin ile öğrenci toplantısında tanıştığını belirterek, kendisinin öğrencilerle buluşmayı ve sohbet etmeyi çok sevdiğini söyledi.
Sezgin ile ilk tanıştığı günün kendisi için çok anlamlı olduğunu dile getiren Baybara, “Hocayla ilk kez yüz yüze tanışacağımız için çok heyecanlıydık. Bizlere neden bu bölümü seçtiğimize dair sorular sormuştu. Heyecanla kendisine cevap vermiştik. Ben de birkaç soru sorduğumu hatırlıyorum.” diye konuştu.
Fuat Sezgin’in bilim tarihi alanında açtığı yolun kendilerine cesaret ve azim verdiğini anlatan Baybara, “Şu an İstanbul Teknik Üniversitesi’nde bilim ve teknoloji tarihi alanında yüksek lisans eğitimi almaktayım. Hoca sayesinde, ‘Bir kişi vesilesiyle bu kadar güzel yollar açılabiliyorsa, ufkumuz bu kadar genişletilebiliyorsa, o bir kişi gelecekte neden ben olmayayım?’ şeklinde bir vizyon kazandım. Bunun için kendisine çok minnettarım. Mezun olduktan sonra vakıfta çalışmaya başladık. Gönüllü olarak vakfa ait kütüphanede kitaplarla ilgili kataloglama çalışmalarına katıldım. ” ifadelerini kullandı.
“Konuşmaktan çok dinlemeyi tercih ederdi”
Baybara, Fuat Sezgin’in elde ettiği bunca başarıya rağmen mütevazılığı hiç elden bırakmadığını söyledi.
“Kendisini birebir tanıdıktan sonra bu denli başarılı olmuş bir insanın nasıl bu kadar mütevazı bir kişiliğinin olduğu noktasında gerçekten çok büyük bir hayret yaşamıştım.” diyen Baybara, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kütüphanede gönüllü çalışırken bizleri kontrole gelirdi. Bizler çalışırken koridorlarda yürürdü. Yine koridorda yürüdüğü bir gün, ‘Sümeyye Hanım, çalışıyor musunuz yoksa oynuyor musunuz?” diyerek ekranımı kontrol etmişti. Hitap şekli çok hoşuma gitmişti. Kendisinin iyi bir dinleyici olduğunu düşünüyorum. Gençlerle yaptığı toplantılarda konuşmaktan çok dinlemeyi tercih ederdi. Konuşacak çok şeyi olmasına rağmen bizleri can kulağıyla dinlerdi. Bu, çok dikkatimi çekmişti. Kendisinde bir merak duygusu vardı. Bu merak duygusu, onu iyi bir dinleyici yapmış diye düşünüyorum.”
“En çok dikkatimi çalışmalarındaki objektifliği çekti”
İBTAV Mütevelli Heyeti Üyesi Ayşegül Kutluca da Fuat Sezgin’i gözünde ulaşılmaz bir yere koyduğu için kendisiyle tanışmaya çekindiğini söyledi.
“Bu yüzden hocayla biraz geç tanıştım.” diyen Kutluca, şunları kaydetti:
“Kendisine soru sormaya bile çekiniyordum. Bizim çok alışkın olduğumuz bir insan profili değildi. Onu tanıdıkça ve okudukça en çok dikkatimi, çalışmalarındaki objektifliği çekti. Günlük hayata, siyasi olaylara, insanlığa, bilim tarihine bakış açısını örnek alınması gereken bir yerde görüyorum. Hem sert hem de çok yumuşak ve merhametli bir insandı. İş konusunda çok disiplinli ve idealistti. ‘Tatlı sert bir kişiliği vardı’ diyebiliriz. Günde 17 saat çalışırdı. Hep ‘Daha fazla çalışmam lazım’ düşüncesi vardı. İnsanları da çalışmaları yönünde hep teşvik ederdi. Çok şıktı, her zaman takım elbise giyerdi.”
“Bizlere öz güven aşılamaya çalışırdı”
İBTAV Mütevelli Heyeti Üyesi Mihriban Ataş da üniversitenin ilk yılında dünya çapında ünlü bir bilim tarihçisiyle tanışmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşadığını ifade etti.
Fuat Sezgin’in oldukça mütevazı kişiliğe sahip olduğunu belirten Ataş, “Yine de onun yanında çekinirdik, daha saygılı davranmaya çalışırdık. Hocamız bizlerle sürekli konuşur, bir nevi öz güven aşılamaya çalışırdı. Sürekli önerilerde bulunurdu. Mesela hem Batı hem de Doğu dillerini iyi derecede bilmemizi isterdi.” dedi.
Kendisini en çok etkileyen anısını anlatan Ataş, “Hocamız her sabah takım elbisesini giyip kütüphanede yaptığımız kataloglama çalışmalarını kontrole gelirdi. Hocamız geldiğinde biraz heyecanlanır ve stres olurduk. Bir gün bu stres yüzüme yansımış olacak ki yanıma gelip, ‘Siz, çok gülümsemiyorsunuz, bir sorun mu var?’ diye sormuştu. Ben de ‘Hayır hocam, burada olmaktan çok mutluyum, sadece işimi titizlikle yapmaya çalışıyorum, sanırım onun gerginliği.’ demiştim. O da bana daima tebessüm etmemi öğütlemişti. Ciddi kişiliğinin yanı sıra gülümsemeye, tebessüme de çok önem verirdi.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Sezgin’in çok çalışkan ve titiz olduğunu vurgulayan Ataş, şunları kaydetti:
“Bir makale veya kitap yazarken dünyanın farklı yerlerindeki kütüphanelere gidip yazma eserlere erişmeye çalışırdı. Dil öğrenmeye, kitapları kendi dilinden okumaya özen gösterirdi. Bu vesileyle ne kadar çok çalıştığını, eserlerini ne kadar büyük bir çaba ve özveriyle ortaya çıkardığını anlayabiliriz.”